İçeriğe geç

Günümüzde ulaşım yolları kaç tanedir ?

Kısa cevap: “Günümüzde ulaşım yolları kaç tanedir?” sorusunun tek bir doğru sayısı yok. Dar sınıflamada 4 (karayolu, demiryolu, denizyolu, havayolu); geniş sınıflamada en az 6–7 (bunlara iç su yolu, boru hattı ve hatta kablo/teleferik eklenir). Hatta şehir içi ölçekte mikromobilite ve toplu taşıma alt türleri bu tabloyu daha da çoğaltır.

“Dört ulaşım yolu” efsanesini neden sorgulamalıyız?

“Ulaşım yolları dörttür” ezberi, hâlâ ders kitaplarında ve sınavlarda karşımıza çıkan rahat bir cevap. Ama rahat olan her cevap gibi, gerçeği eksiltir. Bugün kentlerimizi, bütçelerimizi ve hatta iklim hedeflerimizi yönlendiren şey, bu basit liste değil; neyi saydığımız ve neyi görmezden geldiğimiz. Eğer ulaşımı yalnızca karayolu, demiryolu, denizyolu ve havayoluna sıkıştırıyorsak, boru hattından taşınan enerjiyi, nehir taşımacılığını, teleferik gibi dağ kentlerindeki ana omurgaları ve hızla büyüyen mikromobiliteyi (e-scooter, e-bike vb.) ya yanlış yere koyuyoruz ya da hiç konuşmuyoruz. Sonuç? Yanlış sorudan doğru politika çıkmaz.

Günümüzde ulaşım yolları kaç tanedir? Sınıflama oyunu

Dar sınıflama: 4 ana mod

Karayolu: Esnek, her kapıyı kapıya bağlar; ama trafik sıkışıklığı, kaza riski ve kentleri bölme etkisiyle ciddi sosyal ve çevresel bedeller üretir.

Demiryolu: Yükte verimli, yolcuda güvenli ve öngörülebilir; ancak yüksek ilk yatırım ve uzun planlama gerektirir.

Denizyolu: Uzun mesafede ve yükte maliyet/verim şampiyonu; liman altyapısına bağımlıdır ve şehirle buluştuğu noktalarda kentsel entegrasyon zayıf kalabilir.

Havayolu: Zamanın paraya dönüştüğü senaryolarda tartışmasız hızlı; fakat karbon/enerji yoğunluğu yüksek ve bölgesel havaalanı ağlarına bağımlıdır.

Geniş sınıflama: 6–7 (ve daha fazlası)

İç su yolu (nehir/göl taşımacılığı): Avrupa ve Kuzey Amerika’da stratejik; düşük enerji ile yüksek tonaj taşır, ama mevsimsellik ve su seviyesine duyarlıdır.

Boru hattı: Petrol, gaz, kimyasallar… Ulaştırma değil mi? Elbette ulaştırma: enerjinin taşınması. Sızıntı riskleri ve tek ürün bağımlılığı tartışmalı alanıdır.

Kablo/teleferik/funiculaire: Dağ kentlerinde ana hat; mega kentlerde ise yokuşları “yok” sayan toplu taşıma tamamlayıcısı. Sıkça “turistik” diye küçümsenir ama pek çok kentte zirve saat yükünü omuzlar.

Şehir içi ölçek: Neyi sayarsan onu planlarsın

“Mod sayısı” kent içi tartışmalarda daha da kritikleşir. Mikromobilite (e-scooter, e-bike), yaya ve bisiklet eksenini “ulaşım yolu” olarak görmezden geldiğiniz an, bütçeyi asfalt ve viyadükte kilitlersiniz. Oysa kısa mesafelerin önemli bir kısmı iki tekerle çözülebilir; bunun iklim, sağlık ve alan kullanımı getirisi rakamlara döküldüğünde göz kamaştırır. Saymıyorsanız, ölçmüyorsunuz; ölçmüyorsanız, yönetemiyorsunuz.

Zayıf yönler ve tartışmalı alanlar: Eşit bir liste değil

Karayolunun görünmeyen faturası

Karayolu, “kapıdan kapıya” konforuyla politik olarak cazip. Ama ayrılan alan (otoparklar, çok şeritli yollar), dışsallıklar (gürültü, emisyon, kaza), fırsat maliyeti (raylı sistem ve aktif ulaşımı ihmal) gibi kalemlerle şehirlerin geleceğini ipotek altına alır. “Dört moddan biri” demek, bu faturayı paylaşmadığımız anlamına gelmez.

Demiryolu: İlk maliyeti yüksek ama geleceği ucuz

Eleştiriler genelde ilk yatırım üzerinden gelir. Oysa kaliteli bir işletme kurgusuyla demiryolu, hem yükte hem yolcuda öngörülebilir maliyet ve yüksek güvenlik sağlar. Sorun, hattın değil, yönetişimin tasarımında çıkar: entegrasyon, istasyon çevresi gelişimi, işletme kültürü…

Denizyolu ve iç sular: Yavaş ama sağlam

“Yavaş” olmak bazen erdemdir: büyük hacimleri düşük enerjiyle taşımak. Tartışma; liman–kent ilişkisinde çevresel etkiler, gümrük süreçleri ve iç su yollarının iklim krizindeki geleceği üzerinde yoğunlaşmalı.

Havayolu: Hızın politikası

Havayolu, küresel erişimi mümkün kılar; ama karbon bütçesinde büyük pay sahibidir. Tartışma “havaalanı sayısı” değil, bağlantı kalitesi, talep yönetimi, yakıt dönüşümü ve kısa mesafede raylı alternatif olmalıdır. “Her ile havalimanı” yerine, güçlü bölgesel merkezler ve sağlam yer–hava entegrasyonu daha dürüst bir yaklaşım değil mi?

Yükselen başlıklar: Kural seti değişirken “kaç mod” sorusu da değişir

Mikromobilite ve aktif ulaşım

Birçok kentte 0–5 km bandında mikromobilite asıl mod. Eğer onu “ulaşım yolu” saymıyorsanız, sabah trafiğini de kronik sanırsınız. Sayalım, ölçelim, öncelik verelim.

Kentsel teleferikler

Teleferik; yokuşu, vadileri ve sıkışık dokuları “boşlukta” geçer. Yüksek sıklaştırma projelerinde düşük ayak iziyle oyunun kurallarını değiştirir. Turistik etiketiyle kenara itildiğinde, kent gerçek bir çözümü masadan kaldırır.

Enerji taşımacılığı (boru hattı) ve dijital ikizi

Enerji güvenliği, sanayi ve ısınma için taşımanın ta kendisi. “Ulaşım değil” diyerek dışlamak, ekonomi–jeopolitik tartışmasını eksiltir. (Ve evet, veri akışı ulaşım değildir; ama ağ mantığı bize ara yüz tasarımında çok şey öğretir.)

Sonuç: Sayıyı değil, niyeti tartışalım

Cevabı sayıda aramak yerine, hedefe uygun mod karması oluşturalım: kısa mesafede yaya–bisiklet–mikromobilite; orta mesafede raylı; uzun mesafede deniz ve hava; endüstride iç su ve boru hattı. “Günümüzde ulaşım yolları kaç tanedir?” sorusu provokatif bir başlangıç olabilir, ama politika tasarımı hangi problemi hangi modla çözeceğiz netliğini ister.

Tartışmayı ateşleyecek sorular

  • Şehrinizde mikromobiliteyi resmi bir “ulaşım yolu” olarak sayıyor muyuz? Saymıyorsak neden yatırım beklentimiz yok?
  • Hâlâ “her yere yol” politikası mı, yoksa ulaşılabilirlik odaklı bir yaklaşım mı? Sizce hangisi daha adil?
  • Teleferik ve iç su yolu gibi niş çözümleri klişe diye mi eliyoruz, yoksa gerçek bir fizibiliteye mi bakıyoruz?
  • Havayolu ile kısa–orta mesafede raylı alternatifin karbon ve zaman dengesi üzerine sizin veriniz, deneyiminiz ne söylüyor?
  • “Mod sayısı” yerine modlar arası entegrasyonu ölçsek; kentiniz kaç puan alırdı?
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir